Hepimiz biraz şizofreniz aslında. İçimizde birden fazla
karakter barındırıyoruz. Bazen çılgın, bazen naif, bazen mantıklı, bazen saçma,
bazen yakışıklı, bazen çirkin, liste uzar gider...
Sahipleri Ömer Pal Station’u açık bırakıp odadan çıktıktan
sonra beş oyuncak çılgınca dans etmeye başladılar. Berke, Namık, Can, Johnny ve
Doğukan. Namık müziğe aykırı, tek bildiği oynayış olan oyun havası çalar gibi
oynuyordu. Berke sade, efendi efendi oynarken; Johnny küçüklükten beri alışkın
olduğu için döktürüyordu. Hafif tekno, hafif break, hafif de Les Twins figürleriyle
dansı izlemeye değerdi. Can, içinden nasıl geliyorsa öyle dans ediyordu. Doğukan
ise güzel dans ediyor; bir yandan da kendi kabuğunu kırmaya çalışıyordu.
Hangi karakterin doğru veya yanlış olduğunu söylemek bize
düşmez. Kimseye düşmez. Doğru ve
yanlışlar kişiden kişiye göre değişir. Zaten en sevmediğim sohbet , oturduğun
insanın su yüz derecede kaynar gibi
ister siyaset olsun isterse inandığı bir konu olsun karşı tarafa kesin doğru
gibi anlattığı ansiklopedik
bilgilerden oluşan sohbet.
Mutluluğu başka bir yazımda en basit haliyle insanın
kendini iyi hissetmesidir diye tanımlamıştım. Eğer o an naif karakterimizdeysek
ve mutluysak sorun yok; ama ya o anda çılgın karaktere geçip öyle davransaydık
daha mı mutlu olurduk ki? Bunun cevabını nasıl bileceğiz?
Oyuncaklar yorulup dinlenmeye geçtiler. Hepsi kendilerinin ve birbirlerinin danslarını hatırlayıp gülüyorlardı. Johnny ortaya bir fikir attı. Karşı evdeki barbie bebeklerle tanışmaya gidelim. Ömer zaten daha gelmezdi odaya. Can direk tamam diye atladı. Namık kendisine çok güvenemediğinden hayır deyip ilk oyunbozanlığı yaptı. Berke, -mahalledeki diğer oyuncaklar ne düşünür, ayıp olur- diye düşündü. Gitmek istese de hayır demek ağır bastı. Doğukan ise biraz çekinse de tamam dedi.
Her insanın bir çapı vardır. Herhangi bir kişinin olası
çapını yazalım.
Okuduğu kitap sayısı ayda bir, okumayı sevdiği tür tarih
kitapları. Sevdiği yemekler etli sebze yemekleri. Gezmeyi seviyor; ama plan
dahilinde. Dersleri hiçbir zaman çok iyi değildi; ama ortalamanın üstündeydi.
Film izleme gibi bir alışkanlığı yok. Arabaları seviyor, hayalindeki araba Audi
A4. Sevdiği renkler siyah, mavi, gri,beyaz; ama sadece gömlekte, kahverengi.
Sevdiği tatlılar şerbetli tatlılar. Ailesiyle arası iyi, akrabalarıyla da
normal. Bayramdan bayrama arıyor. Ankara’da yaşıyor. 30’u gibi evlenmeyi
düşünüyor ve iki çocuk istiyor. Spor olarak futbol izlemeyi seviyor ve ara sıra
halı sahaya gidiyor. Vücudu klasik Türk vücudu, hafif göbekli, spor yapmıyor. Biraz
eğlenceli, biraz sıradan bir hayatı var.
Johnny, Can ve Doğukan evden çıkarken Namık ve Berke biraz pişmandılar; ama
gidenlerin başlarına bir iş gelebileceğinden yanlış yaptıklarını
konuşuyorlardı.
Johnny merhaba deyip kendisini ve arkadaşlarını tanıttı.
Canları sıkıldığından beraber oynayıp oynayamayacaklarını sordu. Barbieler
birbirlerine baktıktan sonra sadece hayır dediler.
Can’ın umrunda olmadı. Doğukan’ın özgüveni kırıldı. Johnny
ise gülüp hırs yaptı. Eve bu şekilde gidemeyeceklerini ve yüz metre ilerde
başka barbie bebekler olduğunu, bir de şanslarını orada denemeleri gerektiğini
söyledi. Can ve Doğukan kabul ettiler.
Çapını ve yaşadığı hayatı yazdığımız bu insan, bu
yazdıklarımızla mutlu bir hayat sürüyor. Şimdi bu insana sorular soralım.
Özel bir toplantıda yavruağzı bir takım giyip çiçek desenli
bir kravat takar mısın? Hiç bir kulüpte kendinden geçip kimseyi rahatsız
etmeden sadece içinden geldiği gibi dans ettin mi? Kısıtlı bir bütçen olmasına
rağmen yüz elli tl’ye araba kiralayıp iki yüz tl de benzip atıp sevdiğin bir
arkadaşınla gezmeye çıktın mı? Hiç tanımadığın birinin yanına gidip tanışmayı
denedin mi? Hiç yurt dışına çıktın mı veya çıkmak için araştırmalar yaptın mı?
Bir gün canın sıkıldı diye haritayı önüne açıp hiç gitmediğin bir yere
yolculuğa çıktın mı? Çevrendeki herkesin karşı çıktığı bir hayalin oldu mu?
Olduysa bunun için savaş verdin mi? Sırf eğlencesine pijama giyip Kızılay’da
gezdin mi? Hayatında yaptığın en çılgınca şey neydi? Seni diğer insanlardan
ayıran özellik ne diye sorsam ne cevap verirsin?
Johnny, Can ve Doğukan yüz metre ileride yaşayan evdeki
barbie kızlara da kendilerini tanıtıp beraber oynamak istediklerini söylediler.
Kızlar biraz çekingen olduklarından hayır diyemediler. Yarım saat oynadılar ve
çok iyi arkadaş oldular. Doğukan eve geç kalmamaları gerektiğini söyleyip
kalktılar.
Doğukan’ın özgüveni iyice arttı. İlk aldıkları hayır’a ise
sadece gülümsedi. Can keyifliydi. Johnny ise zaten böyle olacağını biliyordu.
Geri dönüp iki hikayeyi de Namık ve
Berke’ye anlattıklarında, Namık ve Berke biraz üzüldüler; ama belki etmemeye
çalıştılar. O gece yataklarında ikisi de bugünü ve sonrasını düşünüp
kendilerini sorgulayacaklardı.
Sorulardan bir tanesini ele alalım. İç Anadolu’da yetişmiş
biri yavruağzı takım elbiseyi giymekten çekinir. Sevdiği renkler siyah, mavi,
gri, beyaz ve kahverengi babasının veya örnek aldığı bir insanın renkleri
olabilir veya o çevrenin genel renkleri olabilir. Gidip o takım elbiseyi alıp
birkaç kere giymediği sürece ona o rengin yakışıp yakışmadığını, sevip sevmeyeceğini
bilemez. Farklı şeyler denemediğimiz sürece o çapı büyütemeyiz. Peki farklı
şeyler deneyelim derken yanlışlar yapmamız mümkün mü? Pek mümkün. Bunun önüne
nasıl geçebiliriz? Bir veya iki tane güvendiğimiz akıl hocamıza sorarak. İnsan
kendi eksikliklerinin bir kısmını bilir, bir kısmını göremez. Böyle birkaç tane
akıl hocası bulup onlarla düzenli olarak sohbet ederseniz yapacağınız olası
yanlışlardan kaçınırsınız.
Sen hangi oyuncaksın? Oyuncakları tek tek incelersen yanlış
yaptıkları bir şey var mı? Bir seçim yapmak zorunda mısın? İstediğin
oyuncakları aynı anda içinde barındıramaz mısın?
Kendini tanımak önemli. Yaş olarak değil de belli bir
olgunluğa gelip kendini tanımadan, hayatındaki prensipleri belirlemeden,
sınırlarını bilmeden çapını büyütmek tehlikeli olabilir. O olgunluğa geldiğini
hissedip nerede duracağını bildikten sonra çapın canı cehenneme.
Capimizi sanırım kendi oz irademizle değil ; başkalarının düşüncelerine önem vererek belirliyoruz . Belli bir yaştan sonra bunun pek de önemi kalmıyor emin olun. Insanın hayatında en azından bir kez olsun , yukarıda verdiğiniz orneklerdeki küçük gibi bir çılgınlığı yapması gerek . Kurallar ve çapı dar hale getirmek sıkıntılı .
YanıtlaSil