10 Eylül 2016 Cumartesi

İçimizdeki İyi,Kötü ve Çirkin

Hepimiz biraz şizofreniz aslında. İçimizde birden fazla karakter barındırıyoruz. Bazen çılgın, bazen naif, bazen mantıklı, bazen saçma, bazen yakışıklı, bazen çirkin, liste uzar gider...

Sahipleri Ömer Pal Station’u açık bırakıp odadan çıktıktan sonra beş oyuncak çılgınca dans etmeye başladılar. Berke, Namık, Can, Johnny ve Doğukan. Namık müziğe aykırı, tek bildiği oynayış olan oyun havası çalar gibi oynuyordu. Berke sade, efendi efendi oynarken; Johnny küçüklükten beri alışkın olduğu için döktürüyordu. Hafif tekno, hafif break, hafif de Les Twins figürleriyle dansı izlemeye değerdi. Can, içinden nasıl geliyorsa öyle dans ediyordu. Doğukan ise güzel dans ediyor; bir yandan da kendi kabuğunu kırmaya çalışıyordu.

Hangi karakterin doğru veya yanlış olduğunu söylemek bize düşmez. Kimseye düşmez.  Doğru ve yanlışlar kişiden kişiye göre değişir. Zaten en sevmediğim sohbet , oturduğun insanın su  yüz derecede kaynar gibi ister siyaset olsun isterse inandığı bir konu olsun karşı tarafa kesin doğru gibi anlattığı ansiklopedik bilgilerden oluşan sohbet.

Mutluluğu başka bir yazımda en basit haliyle insanın kendini iyi hissetmesidir diye tanımlamıştım. Eğer o an naif karakterimizdeysek ve mutluysak sorun yok; ama ya o anda çılgın karaktere geçip öyle davransaydık daha mı mutlu olurduk ki? Bunun cevabını nasıl bileceğiz?

Oyuncaklar yorulup dinlenmeye geçtiler. Hepsi kendilerinin ve birbirlerinin danslarını hatırlayıp gülüyorlardı. Johnny ortaya bir fikir attı. Karşı evdeki barbie bebeklerle tanışmaya gidelim. Ömer zaten daha gelmezdi odaya. Can direk tamam diye atladı. Namık kendisine çok güvenemediğinden hayır deyip ilk oyunbozanlığı yaptı. Berke, -mahalledeki diğer oyuncaklar ne düşünür, ayıp olur- diye düşündü. Gitmek istese de hayır demek ağır bastı. Doğukan ise biraz çekinse de tamam dedi.

Her insanın bir çapı vardır. Herhangi bir kişinin olası çapını yazalım.

Okuduğu kitap sayısı ayda bir, okumayı sevdiği tür tarih kitapları. Sevdiği yemekler etli sebze yemekleri. Gezmeyi seviyor; ama plan dahilinde. Dersleri hiçbir zaman çok iyi değildi; ama ortalamanın üstündeydi. Film izleme gibi bir alışkanlığı yok. Arabaları seviyor, hayalindeki araba Audi A4. Sevdiği renkler siyah, mavi, gri,beyaz; ama sadece gömlekte, kahverengi. Sevdiği tatlılar şerbetli tatlılar. Ailesiyle arası iyi, akrabalarıyla da normal. Bayramdan bayrama arıyor. Ankara’da yaşıyor. 30’u gibi evlenmeyi düşünüyor ve iki çocuk istiyor. Spor olarak futbol izlemeyi seviyor ve ara sıra halı sahaya gidiyor. Vücudu klasik Türk vücudu, hafif göbekli, spor yapmıyor. Biraz eğlenceli, biraz sıradan bir hayatı var.

Johnny, Can ve Doğukan evden çıkarken  Namık ve Berke biraz pişmandılar; ama gidenlerin başlarına bir iş gelebileceğinden yanlış yaptıklarını konuşuyorlardı.

Johnny merhaba deyip kendisini ve arkadaşlarını tanıttı. Canları sıkıldığından beraber oynayıp oynayamayacaklarını sordu. Barbieler birbirlerine baktıktan sonra sadece hayır dediler.
Can’ın umrunda olmadı. Doğukan’ın özgüveni kırıldı. Johnny ise gülüp hırs yaptı. Eve bu şekilde gidemeyeceklerini ve yüz metre ilerde başka barbie bebekler olduğunu, bir de şanslarını orada denemeleri gerektiğini söyledi. Can ve Doğukan kabul ettiler.

Çapını ve yaşadığı hayatı yazdığımız bu insan, bu yazdıklarımızla mutlu bir hayat sürüyor. Şimdi bu insana sorular soralım.

Özel bir toplantıda yavruağzı bir takım giyip çiçek desenli bir kravat takar mısın? Hiç bir kulüpte kendinden geçip kimseyi rahatsız etmeden sadece içinden geldiği gibi dans ettin mi? Kısıtlı bir bütçen olmasına rağmen yüz elli tl’ye araba kiralayıp iki yüz tl de benzip atıp sevdiğin bir arkadaşınla gezmeye çıktın mı? Hiç tanımadığın birinin yanına gidip tanışmayı denedin mi? Hiç yurt dışına çıktın mı veya çıkmak için araştırmalar yaptın mı? Bir gün canın sıkıldı diye haritayı önüne açıp hiç gitmediğin bir yere yolculuğa çıktın mı? Çevrendeki herkesin karşı çıktığı bir hayalin oldu mu? Olduysa bunun için savaş verdin mi? Sırf eğlencesine pijama giyip Kızılay’da gezdin mi? Hayatında yaptığın en çılgınca şey neydi? Seni diğer insanlardan ayıran özellik ne diye sorsam ne cevap verirsin?

Johnny, Can ve Doğukan yüz metre ileride yaşayan evdeki barbie kızlara da kendilerini tanıtıp beraber oynamak istediklerini söylediler. Kızlar biraz çekingen olduklarından hayır diyemediler. Yarım saat oynadılar ve çok iyi arkadaş oldular. Doğukan eve geç kalmamaları gerektiğini söyleyip kalktılar.

Doğukan’ın özgüveni iyice arttı. İlk aldıkları hayır’a ise sadece gülümsedi. Can keyifliydi. Johnny ise zaten böyle olacağını biliyordu. Geri  dönüp iki hikayeyi de Namık ve Berke’ye anlattıklarında, Namık ve Berke biraz üzüldüler; ama belki etmemeye çalıştılar. O gece yataklarında ikisi de bugünü ve sonrasını düşünüp kendilerini sorgulayacaklardı.

Sorulardan bir tanesini ele alalım. İç Anadolu’da yetişmiş biri yavruağzı takım elbiseyi giymekten çekinir. Sevdiği renkler siyah, mavi, gri, beyaz ve kahverengi babasının veya örnek aldığı bir insanın renkleri olabilir veya o çevrenin genel renkleri olabilir. Gidip o takım elbiseyi alıp birkaç kere giymediği sürece ona o rengin yakışıp yakışmadığını, sevip sevmeyeceğini bilemez. Farklı şeyler denemediğimiz sürece o çapı büyütemeyiz. Peki farklı şeyler deneyelim derken yanlışlar yapmamız mümkün mü? Pek mümkün. Bunun önüne nasıl geçebiliriz? Bir veya iki tane güvendiğimiz akıl hocamıza sorarak. İnsan kendi eksikliklerinin bir kısmını bilir, bir kısmını göremez. Böyle birkaç tane akıl hocası bulup onlarla düzenli olarak sohbet ederseniz yapacağınız olası yanlışlardan kaçınırsınız.

Sen hangi oyuncaksın? Oyuncakları tek tek incelersen yanlış yaptıkları bir şey var mı? Bir seçim yapmak zorunda mısın? İstediğin oyuncakları aynı anda içinde barındıramaz mısın?
Kendini tanımak önemli. Yaş olarak değil de belli bir olgunluğa gelip kendini tanımadan, hayatındaki prensipleri belirlemeden, sınırlarını bilmeden çapını büyütmek tehlikeli olabilir. O olgunluğa geldiğini hissedip nerede duracağını bildikten sonra çapın canı cehenneme.




1 yorum:

  1. Capimizi sanırım kendi oz irademizle değil ; başkalarının düşüncelerine önem vererek belirliyoruz . Belli bir yaştan sonra bunun pek de önemi kalmıyor emin olun. Insanın hayatında en azından bir kez olsun , yukarıda verdiğiniz orneklerdeki küçük gibi bir çılgınlığı yapması gerek . Kurallar ve çapı dar hale getirmek sıkıntılı .

    YanıtlaSil