Birkaç gün sonra yola çıkacağım. Yaklaşık on gün boyunca telefonum kapalı olacak. Dış dünyayla bağlantımı keseceğim. Anı yaşamak, carpe diem dediklerini tam olarak yaşayacağım. ( Carpe Diem'i hep olumlu anlamda düşünürüz de eğer olay anı yaşamaksa; o an üzücü bir durum varsa onu da hakkıyla yaşamak gerekmez mi? Carpe diem, şu devirde imkansız sanırım. Tam an'ı yaşıyorsun, tık bildirim geliyor, '' An '' bozuldu.) İlk telefonumu liseye il dışına giderken aldım. Tam 9 sene sonra, 10 günlüğüne de olsa telefonsuz yaşadığım eski çocukluk yıllarıma geri döneceğim.
Zayıf sarı ışığın incitmeden aydınlattığı tozlu raflarda kitapların sessiz, mutlu birlikteliklerine bakıyorum. Bir kedi var. Gözlerimin içine öylesine bakıyor ki sevmeden edemiyorum. Beni biraz yokladıktan sonra kucağıma çıkmaya cesaretleniyor ve her an yaptığından kızabileceğimi düşünmüş gibi masumca yatıyor kucağımda. Buraya bir radyo lazım ve odadaki havayı biraz ağırlaştıracak bir müzik. '' Bir İhtimal Daha Var '' Tuncel Kurtiz'in yine her zamanki gibi alın çizgileri, okuduğu
kitapları ve sözleri aklıma geliyor. Dışarıdaki hava soğuk olmalı kesinlikle. Kar yağmış, tutmuş; hala ince ince bize eşlik ediyor. Biz dediğim kediyle ben. Camlar yarısına kadar buğulanmış. Odada canım sıkılıyor. Radyo programına katılıyorum, ufak bir sohbetten sonra '' Ballad of Rock'n Roll Loser '' istiyorum. İşte bu, her şey tamam. İyice geriye yaslanıp ayaklarımı uzatıyorum, kediy(m)le beraber uyuyorum. O anda kar sanki yorulmuş da bu zamana kadar bizim uyumamızı beklemiş gibi duruyor.
Uyandığımda kendimi kitapların arasında bir kitap olarak buluyorum. Kitapların oradan, yukarıdan dışarıdaki hayat nasıl gözüküyor, hiç düşünmemiştim. Sanki çok normalmiş, yıllardır bu anı bekliyormuş gibi hiç yadırgamadan odayı izliyorum. Olacakları heyecanla bekliyorum. Odaya Osman giriyor, sigarasını yakıyor, bilgisayarı açıyor ve lol atıyor. Mutlu.
İstiklal'deki çocuğuyla, yaşlısıyla büyük bir zevkle Rum şarkılar söyleyen grup geldi aklıma. Hep yapmak istemişimdir.
Hayatımızda her sene farklı hikayeler oluyor. Her şeyin bu kadar çabuk değişmesine yavaş yavaş ayak uydururken paylaştığın şeyler azalınca dostlukların bile değişmesi insanı zorluyor. Yeni dostluklar, eskiden o kadar görüşmeyip şimdi sürekli beraber oldukların, eskiden çok iyi olup şimdi on beş dakika telefon görüşmesini bile zor yaptıkların. Allah'a şükürler olsun ki çocukluğumdan beri ne olursa olsun hiç değişmeyen gerçek anlamda bir dostum oldu. Dualarım hep onunla. Şanslıyım.
Bu yazıyı beni daha hiç görmeyen, benimle daha hiç konuşmamış, beni tanımayan insanlar da okuyacak. Kulağa saçma geliyor. Biraz sizinle de sohbet edelim. Şu soruları sormadan edemeyeceğim. Neden okuyorsun? Yazıyı okurken beklentin ne? Yazıyı yazarken, okuyan her kişinin okuduklarıyla düşünde farklı imgelerin canlandığını hayal etmek bana büyük haz veriyor. Kafanda canlananları benimle paylaşırsan mutlu olurum. Herkesten farklı bir hikaye dinlemek gerçekten eğlenceli.
İnce hastalık gibi ince düşünme hastalığı da literatürde tanımlanabilir. O öyle olursa şöyle olur mu? Bu böyle olursa doğru mu olur vs.
Osman odadan çıktı, uyumaya gitti. İçeriye Fikret, Borga, Anıl ve Mustaca girdi. Sohbet ediyorlar. İngilizce bir uygulama bulmuşlar. Dans edip, uygulamada hızlandırma yavaşlatma seçenekleriyle ve farklı müziklerle montajlayıp eğleniyorlar. Dışarıdan hem eğlenceli bir o kadar da komik duruyor. Ümit'le Mustafa geldiler. Ümit, '' Napıyosunuz lan totovalar '' deyip çakısını masanın üzerine koydu. Herkes kayboldu, Mustafa kaldı. İstemeye istemeye sigarasını yaktı, telefonunu açtı, daldı
gitti.
Bir hayalim vardı benim üniversite hazırlıkta ciddi ciddi düşündüğüm. Okulu bir sene dondurup on iki ayda on iki farklı iş yapacaktım. Yazın inşaatta işçi olup geceleri şantiyede işçilerle beraber onların hikayelerini dinleyip uyumak... Mayısta balon satıp çocukları sevindirmek, Haziranda motorla köylere dondurma satmaya gitmek. Kış zamanı, Abant gibi bir yerde bir köy kahvesinde çay doldurup gelen yaşlı müşterilerle sohbet etmek. Ağustosta bir balıkçı kasabasında balık tutmak... İnşallah bir gün nasip olur da yaparım.
Yazacaklarım çok da kalemim yoruldu yazmaktan, görüşmek üzere.