20 Ağustos 2024 Salı

Modern Yaban

Yorgundu, sırt üstü uzandığı kanepesinde gözü sönmeye başlayan sobasına takıldı. Cılız seslerle sanki odunlar son nefesini verir gibiydi. Bu yorgunlukla kovayı yenileyemeyeceğini biliyor, oda soğuyana kadar ne kadar zamanının kaldığını hesaplamaya çalışıyordu. Yarım saat, yarım saat içinde gücünü toplamalıydı. Kırk yama tekniğiyle eski elbiselerden yaptığı ve adına kötü battaniye dediği battaniyesini iyice üzerine çekti ve tatlı yorgunluğun verdiği uyuşuklukla uyuyakaldı. 

Oda çoktan soğumuş, gün inmişti. Karanlık odasının içinde kendini iyice battaniyesinin içinde büzüşmüş olarak buldu; ama kendine gelmişti. Sıcak battaniyesini kaldırıp üstüne bir sweat aldı ve dışarı çıktı. Ekimin soğuğu bu rakımda kendini çok daha fazla hissettiriyordu. İki yıl önce taşındığı bu köyde hala yabancı gibiydi. Köylüler onunla konuşamadığı için hala ona karşı biraz tedirginlerdi; ama dilsiz diye acıyorlar ve onunla uğraşmıyorlardı. Sigarasını yaktı, aklına Yılmaz'ın sabah uyanır uyanmaz balkonda yaktığı sigarası geldi ve güldü. Dışarısı o kadar sessizdi ki sigarasını içine çekerken yanan tütünün sesini duyuyordu. Bu sesi ve karanlıktaki sigaranın ucundaki turunculaşan görüntüyü oldum olası çok severdi. Witcher Kaer Morhen müziğini açıp ilkinin ardından ikinciyi de içip içeri girdi. 

Sobanın kovasını değiştirecekken telefonunun ışığı gözüne çarptı. Yarım saat içerisinde ofiste olması gerekiyordu. Acil bir durum vardı. Bu tarz şeylere alışıktı, işinin bir parçasıydı. Bir konuşma engelli olarak yapabileceği en iyi işlerden biri olan koderlığa daha küçükken bilgisayar öğretmeninin yönlendirmesiyle başlamıştı. Şu anda devlet adına çalışan orta seviye bir siber güvenlik uzmanıydı. 

Ofiste on dakikalık yazılı ve sözlü brifingden sonra herkes masasına geçmiş ve gelen saldırıyla uğraşmaya başlamışlardı. Saldırı çoğu zaman olduğu gibi Rusya merkezliydi. Yıllardır bu işi yapmasına rağmen hala bu tarz küçük saldırıların arkasındaki sebep neyse ne, anlamsız geliyordu. Gözü Aslı'nın masasına ilişti. Her zamanki güzel, gelişigüzel topladığı saçlarıyla bilgisayarının başındaydı. Masasında o kadar eşya vardı ki; kupa, kitaplar, küçük notlar, renkli kalemler, su şişesi, süslü, anlamlı sözler, kumbara... İç dünyasının da bir o kadar karmaşık ve renkli olduğunu tahmin edebiliyordu. Konuşamadığı için insanları gözlemlemek ve onların ruh hallerini, karakterlerini analiz etmek hem onun için bir oyun hem de zamanla güçlü yönü olmuştu. Tahminleri genelde doğru çıkardı. Aslı'ya karşı daha farklı hissetse de bu senaryoyu daha önce yaşamış ve sonunu biliyordu. Konuşma engelli biriyle normal birisinin ilişkisi genelde uzun sürmezdi. O yüzden hiç tanışmaya yeltenmemişti; ama her ne kadar hiç iletişim kurmasalar da Aslı'ya karşı olan ilgisinden Aslı'nın farkında olduğunu hissedebiliyordu. Ne kadar garip diye düşündü. İki insan hiç konuşmasa da çevreye yaydıkları enerjiyle aslında birbirlerini anlayabiliyor ve hissedebiliyorlardı. 

İki saat süren mesainin ardından kapanış toplantısında başarılı geçen savunmanın ardından kendilerini alkışlamışlar ve kalan nöbetçi ekibe kolaylıklar dilemişlerdi. Ofisten çıkarken bir anlığına Aslı'yla göz göze gelmişler ve sanki birbirlerine görüşürüz demişler gibi hissetmişti. 

Yirmi dakika sonra çok da uzakta olmayan köyüne gelmişti. Köpeği arabayı tanımış ve uzaktan kuyruğunu sallayarak havlamaya başlamıştı bile. Onunla biraz oynadıktan sonra içeri geçti. Odanın soğukluğunu unutmuştu, keyfi kaçtı. Sonra aklına dışarda Coz'la oturmak, büyük bir ateş yakmak ve dün akşam komşusu Gülsüm Teyze'den aldığı keçi sütünü pişirmek fikri geldi. Kendini bir an Heidi gibi hissetmiş ve neşesi yerine gelmişti. 

Coz, onun tekrar dışarı çıkmasını beklemiyordu. O yüzden ilkinden daha keyifli bir şekilde yattığı yerinden kalkıp yanına geldi. Köpekler uyusa bile sahibini gördüğü zaman onun yanına gelirdi. Sanki onun yanında olmak ve başının okşanması, onun hayatındaki her şeyden daha anlamlı ve mutluluk verici gibiydi. 

Odunları yaktı, üstüne altı kapkara; ama içi temiz tenceresini koydu. Bir tülbentle keçi sütünü süzdü. Hafif yanıksı yapacaktı, içine çok az da şeker. Bu tadı bilmeyen milyonlarca insan vardı. Onlar adına üzüldü. Sütü tam istediği kıvama gelmişken aklına tekrar Heidi geldi ve içerden bir parça ekmek alıp geldi. Heidi'nin yediği çörek kadar tatlı değildi; ama yanıksı sütün tadı inanılmazdı. Ateşe birkaç odun daha atıp sandalyesini getirdi. Coz hemen yanına kıvrıldı, başının okşanmasını bekliyordu. 

Uzaklara bakıp düşünürken kendini Yakup Kadri'nin romanındaki Yaban gibi hissetti. Modern, dilsiz bir Yaban. Tam onu tarif eden bir tanımlama oldu. Romandaki Emine'yi düşünürken telefonundan bir bildirim sesi geldi. Bu ses bu sefer farklı gibiydi sanki. İçine tatlı bir heyecan yayıldı...