Düşünmek hoşuma gidiyor. Aslında, tek arkadaşım kendim.
Kendimle beynimin içinde konuşmak çok eğlenceli. Bu şizofrenik gibi dursa da;
her insanın bunu yaptığını, önceki normal hayatımdan da bildiğim için sorun
etmiyorum. Bu şekilde devam edersem psikolojim ne kadar sağlıklı kalır
bilmiyorum; ama mutluyum. Önemli olan da bu değil mi? Mutlu olmak. Mutlu
olduğun sürece nasıl mutlu olduğunun önemi var mı ki? Böyle söyleyince çok
genel oldu. Genellemeler genelde yanlıştır. Şöyle düzelteyim. Başkalarına ve
mümkünse kendine zarar vermeden mutlu oluyorsan nasıl mutlu olduğunun bir önemi yok bence. Bence, çok gereksiz bir kelime, değil mi? Neden diğer insanlar yanlış anlamasın diye ''
bence '' deriz ki veya diğer insanlar bizim düşüncemize yanlış diyemesinler
diye ekleriz cümlelerin sonuna. Bence, bu benim kişisel görüşüm demektir ve
işte bomba geliyor:
'' Siz nasıl düşünürseniz düşünün, bu benim kişisel görüşüm
ve bunu yargılayamazsınız. ''
İşte tam olarak da bence bu demek. Vay canına, seni gidi
modern filozof. Bence diyen insan, karşılıklı konuşmanın bug'ını bulmuş mini
çakaldır. ( bkz:penguen ) ( Buradaki bence'den önce İngilizce'de olduğu gibi ''the'' artikeli koymak lazım. Bu normal bir bence değil. Bu, önceden konuştuğumuz
ve artık özel olan bir bence. Türkçe'de bu eksik. Ancak böyle ifade
edebiliyoruz: '' bence '' Hatalıysam düzelt: batuhantanriverdi01@gmail.com ) Ağzımızdan
çıkan ve herhangi bir kaynaktan alıntı olmayan her cümle zaten '' bence ''
değil midir? Kendi kişisel görüşümüz değil midir?
Bunları düşünen yazar değil, benim. '' Ana karakter '' Tek
bir karakter var zaten; o da benim. Bana inanmayabilirsin, kendimi size
ispatlayamam da; ama benim.
Ben her karakterin bir ruhu olduğuna inanırım. Yaşar
Kemal'in İnce Memed' i kesin yaşıyordu, yaşadı. Öyle biri vardı. Orhan Pamuk'un
''Masumiyet Müzesi '' romanındaki
Kemal ve Füsun yaşamadı mı
zannediyorsun? Cihangir'de o karakterlerin yaşadığı ev hala duruyor. Bunları
benim okuduğuma inanmıyorsun; ama ''Inception'' filminde rüya içinde rüyayı
izlediğinde büyülenmiştin oysaki.
Oğuz Atay'ın ,haddime değil ama, ''Tutunamayanlar''
romanında yaptığı gürültü edebiyatı da böyle bir şeydi. Kitap üç ayda zor
bitti. Gerçi ben de bir tutunamayan sayılırım. Ben aslında bugün odamı,evimi ve
yaşadığım hayatı düşünecektim. Nerelere geldim?
Ben normal bir insanım. Herkes özel olduğunu düşünüyor.
Herkes abis'inde farklı olduğunu düşünüyor. Diğerleri'nden kendini bir anlamda
ayırıyor. Şöyle cümleler var slogan gibi., '' Her insan özeldir.'' Evet, bence
de bazı insanlar özeldir; ama herkes özel değildir.
Özel olmak için özel bir şeylere sahip olmak gerekir. Özel'liğin kendi
doğasından dolayı da; özel insanlar toplumda azdırlar. Örneğin, engelli
insanlar özeldir, milli sporcular özeldir. Hepimiz ufak tefek yeteneklere
sahipizdir; gitar çalmak veya dilimizi yuvarlayabilmek gibi; ama özel olmak
bambaşka. Bu özel olduğunu hissetme duygusu gereksiz kasıntılara sebep oluyor
insanda. '' Ben normal bir insanım. '' diyebilmek, önce kendine sonra çevrene o
kadar rahatlatıcı ki... Bu cümleyi kurmaya başladıktan sonra hayatım değişti.
Devam edecek...