3 Aralık 2016 Cumartesi

Oşiyan

Düşünmek hoşuma gidiyor. Aslında, tek arkadaşım kendim. Kendimle beynimin içinde konuşmak çok eğlenceli. Bu şizofrenik gibi dursa da; her insanın bunu yaptığını, önceki normal hayatımdan da bildiğim için sorun etmiyorum. Bu şekilde devam edersem psikolojim ne kadar sağlıklı kalır bilmiyorum; ama mutluyum. Önemli olan da bu değil mi? Mutlu olmak. Mutlu olduğun sürece nasıl mutlu olduğunun önemi var mı ki? Böyle söyleyince çok genel oldu. Genellemeler genelde yanlıştır. Şöyle düzelteyim. Başkalarına ve mümkünse kendine zarar vermeden mutlu oluyorsan nasıl  mutlu olduğunun bir önemi yok bence. Bence, çok gereksiz bir kelime, değil mi? Neden diğer insanlar yanlış anlamasın diye '' bence '' deriz ki veya diğer insanlar bizim düşüncemize yanlış diyemesinler diye ekleriz cümlelerin sonuna. Bence, bu benim kişisel görüşüm demektir ve işte bomba geliyor:

'' Siz nasıl düşünürseniz düşünün, bu benim kişisel görüşüm ve bunu yargılayamazsınız. ''

İşte tam olarak da bence bu demek. Vay canına, seni gidi modern filozof. Bence diyen insan, karşılıklı konuşmanın bug'ını bulmuş mini çakaldır. ( bkz:penguen ) ( Buradaki bence'den önce İngilizce'de olduğu gibi ''the'' artikeli koymak lazım. Bu normal bir bence değil. Bu, önceden konuştuğumuz ve artık özel olan bir bence. Türkçe'de bu eksik. Ancak böyle ifade edebiliyoruz: '' bence '' Hatalıysam düzelt: batuhantanriverdi01@gmail.com ) Ağzımızdan çıkan ve herhangi bir kaynaktan alıntı olmayan her cümle zaten '' bence '' değil midir? Kendi kişisel görüşümüz değil midir?

Bunları düşünen yazar değil, benim. '' Ana karakter '' Tek bir karakter var zaten; o da benim. Bana inanmayabilirsin, kendimi size ispatlayamam da; ama benim.

Ben her karakterin bir ruhu olduğuna inanırım. Yaşar Kemal'in İnce Memed' i kesin yaşıyordu, yaşadı. Öyle biri vardı. Orhan Pamuk'un ''Masumiyet Müzesi '' romanındaki  Kemal  ve Füsun yaşamadı mı zannediyorsun? Cihangir'de o karakterlerin yaşadığı ev hala duruyor. Bunları benim okuduğuma inanmıyorsun; ama ''Inception'' filminde rüya içinde rüyayı izlediğinde büyülenmiştin oysaki.

Oğuz Atay'ın ,haddime değil ama, ''Tutunamayanlar'' romanında yaptığı gürültü edebiyatı da böyle bir şeydi. Kitap üç ayda zor bitti. Gerçi ben de bir tutunamayan sayılırım. Ben aslında bugün odamı,evimi ve yaşadığım hayatı düşünecektim. Nerelere geldim?

Ben normal bir insanım. Herkes özel olduğunu düşünüyor. Herkes abis'inde farklı olduğunu düşünüyor. Diğerleri'nden kendini bir anlamda ayırıyor. Şöyle cümleler var slogan gibi., '' Her insan özeldir.'' Evet, bence de bazı insanlar özeldir; ama herkes özel değildir. Özel olmak için özel bir şeylere sahip olmak gerekir. Özel'liğin kendi doğasından dolayı da; özel insanlar toplumda azdırlar. Örneğin, engelli insanlar özeldir, milli sporcular özeldir. Hepimiz ufak tefek yeteneklere sahipizdir; gitar çalmak veya dilimizi yuvarlayabilmek gibi; ama özel olmak bambaşka. Bu özel olduğunu hissetme duygusu gereksiz kasıntılara sebep oluyor insanda. '' Ben normal bir insanım. '' diyebilmek, önce kendine sonra çevrene o kadar rahatlatıcı ki... Bu cümleyi kurmaya başladıktan sonra hayatım değişti.


Devam edecek...